İdam cezası, tarih boyunca birçok toplumda uygulanan ağır bir cezalandırma biçimi olsa da özellikle 20. yüzyılın başlangıcından itibaren insan hakları anlayışının gelişmesiyle birlikte idam cezasının meşruiyeti ve etik boyutu sorgulanmaya başlanmıştır. Bu sorgulamanın temelinde, temel insan hakkı olan yaşam hakkının kutsallığına olan inanç ve bireylerin devletin meşru yargı organları tarafından cezalandırılmasının gerektiği fikri yer almaktadır.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, yaşam hakkının korunmasını temel bir ilke olarak kabul etmiştir. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve sözleşmeye ek protokoller, idam cezasının yasaklanması ve ölüm cezasının tüm Avrupa ülkelerinde kaldırılması yönünde ciddi adımlar atılmasına yol açmıştır. Bu protokoller, idam cezasının insan haklarına aykırı bir uygulama olarak görülmesi ve toplumların bu ceza türünü terk etmesi gerektiğini savunmaktadır. Hukuk sistemlerinin gelişmesi ve adaletin sağlanması için suçlulara daha insancıl ve insan onuruna aykırı olmayan cezaların verilmesi gerektiği anlayışı yaygınlaşmıştır. İdam cezasının telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracak nitelikte bir ceza türü olması, yargılama sürecinde meydana gelebilecek hatalar nedeniyle masum bir bireyin hayatının sona erdirilmesi riskini de beraberinde getirmektedir. Bu durum, adil yargılanma hakkı ve masumiyet karinesi gibi temel ilkelerin ihlali anlamına da gelmektedir.
İdam cezasının etik boyutu, insan haklarının ötesinde adalet ve ahlak ilkeleri çerçevesinde de tartışılmaktadır. “Göze göz, dişe diş” mantığı ile cezalandırma yöntemi olan idam cezası, suçlunun kendi eyleminin bedelini ödemesi olarak görülse de modern hukuk sistemleri artık idam ile cezalandırma yerine rehabilitasyon ve yeniden topluma kazandırma gibi ilkelere odaklanmaktadır. İdam cezası, geri dönüşü olmayan bir cezalandırma türü olduğundan adil yargılanma ve masumiyetin korunması ilkeleri açısından da ciddi riskler barındırmaktadır. Yapılan araştırmalar, idam cezasının suç oranları üzerinde caydırıcı etkisinin sınırlı olduğunu göstermektedir. Bazı ülkelerde idam cezası hala uygulansa dahi suç oranlarında önemli bir azalma görülememektedir. Bununla birlikte idam cezasının varlığı, toplumlarda intikam duygusunu besleyebilmekte ve yaşama hakkının kutsallığını zedeleyebilmektedir. İdam cezası, bireylerin güvenlik ihtiyacını karşılama ve suçu önleme gibi gerekçelerle savunulsa da suçluları topluma kazandırma ve suçla mücadelede alternatif yöntemlerin daha etkili olabileceği öngörülmektedir. İdam cezası yerine, müebbet hapis cezası veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası şeklindeki alternatif ceza yöntemlerinin uygulanması, suçluların psikolojik ve sosyal rehabilitasyon süreçlerine yönlendirilmesi, toplumun ve bireylerin güvenliği açısından daha kalıcı çözümler sunabilecek niteliktedir. Bu tür alternatifler, suçluların topluma yeniden kazandırılması ve suç oranlarının düşürülmesi açısından daha sürdürülebilir cezalandırma yöntemleridir.
İdam cezasının uygulanması, insan haklarına aykırı olup yaşam hakkını ihlal eden bir ceza türü olarak günümüzde Türkiye dahil birçok ülkede tartışmalı bir konu olmaya devam etmektedir. 3 Ağustos 2002 tarihine kadar Türkiye’de de uygulanan idam cezası, Avrupa Birliği Uyum Yasaları çerçevesinde kaldırılmıştır. İdam cezasının kaldırılmasıyla Türkiye, yaşam hakkına saygılı ve insan haklarına dayalı bir hukuk sistemini benimseme yolunda önemli bir adım atmıştır. Ancak özellikle terör suçları, ağır şiddet ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar gibi toplumu derinden etkileyen olaylar yaşandıkça idam cezasının tekrar uygulanması konusunda kamuoyunda ve siyasi çevrelerdeki tartışmalar zaman zaman gündeme gelmektedir. Sonuç olarak, Türkiye’de idam cezası üzerine tartışmalar devam etse de bu cezanın geri getirilmesi yönündeki adımların hem hukuki hem de insan hakları açısından önemli sorunlar doğurabileceği açıktır. İnsan hakları çerçevesinde yaşam hakkını ihlal eden bir ceza olarak idam, çağdaş hukuk sistemlerinde eleştirilmekte ve yerine daha insani ve rehabilitasyon odaklı yöntemlerin uygulanması önerilmektedir. Bu nedenle, idam cezasının tekrar gündeme getirilmesi tartışılırken insan hakları ve yaşam hakkı ilkelerinin korunmasının göz önünde bulundurulması büyük önem taşımaktadır.
Comments