5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (“TCK/Kanun”) “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak” kenar başlıklı 191. maddesinde suçun tanımı ve yaptırımları belirlenmiştir. İlgili maddenin kenar başlığından da anlaşılacağı üzere uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden, bulunduran veya uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişinin yani failin, Kanun’da sayılan bu seçimlik hareketlerden birini icra etmesiyle ile ilgili suç işlenmiş sayılır.
Suçun kanuni tanımında yer alan seçimlik hareketleri daha açık bir ifade ile belirtmemiz gerekir ise suç tanımında yer alan dört seçimlik hareket aynen şöyledir:
a) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak,
b) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde kabul etmek,
c) Kullanmak için uyuşturucu uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurmak,
d) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak.
Dolayısıyla fail, suç tanımında yer alan “kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma, kabul etme veya bulundurma ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma” seçimlik hareketlerinden birini icra ettiğinde suç tamamlanmış olacaktır. İşbu hareketlerden birden fazlasının birlikte yapılması ise suçun tekliğini etkilemeyecektir.
Bununla birlikte, suçun oluşumu bakımından Kanun’da belirtilen işbu seçimlik hareketler olan satın alma, kabul etme veya bulundurma eylemlerinin "kullanmak için" maksadıyla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Aksi halde TCK'nın 188. maddesinde düzenlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti suçu oluşabilecektir. Konuya ilişkin uygulamada sıklıkla karşılaştığımız ince bir ayrım noktası kullanmak amacıyla bulundurulan uyuşturucu veya uyarıcı maddenin başkalarına ikram edilerek birlikte kullanılması halidir. Bu durumda, failin kastı "uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi başkasına vermek" olmadığından, failin fiili TCK'nın 191. maddesindeki suçu oluşturacak ve TCK'nın 188. maddesinde düzenlenen uyuşturucu veya uyarıcı ticareti suçundan cezalandırılmaycaktır. Ancak, failin kullanmak amacıyla bulundurduğu uyuşturucunun bir bölümünü arkadaşına ikram edip, arkadaşıyla birlikte kullandıktan sonra, bir miktar uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi daha sonra kullanması için arkadaşına vermesi halinde hem TCK madde 188’de düzenlenen "başkalarına uyuşturucu veya uyarıcı madde verme", hem de "uyuşturucu madde kullanma" suçları oluşacaktır. Bu durumda gerçek içtima hükümleri gereğince fail her iki suçtan sorumlu tutulacak ve ayrı ayrı cezalandırılacaktır.
Bununla birlikte, suçun oluşumu ve yaptırımların ağırlığı bakımından ise kullanılan uyuşturucu maddenin türü önem taşımamaktadır. Her ne kadar TCK madde 188/4’te:
“belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, bazmorfin, sentetik kannabinoid ve türevleri, sentetik katinon ve türevleri, sentetik opioid ve türevleri veya amfetamin ve türevleri olması”
durumu uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti suçları bakımından ağırlaştırıcı sebep ve bir artırım nedeni olarak düzenleme alanı bulsa da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma suçu bakımından maddenin cinsi ayrıca ceza artırım nedeni olarak öngörülmemiştir.
Suçun oluşumu bakımından bir diğer önemli unsur ise ele geçen madde miktarıdır. Bu bağlamda suçun oluşumu için aranan kriter ele geçen uyarıcı veya uyuşturucu maddenin miktarının kullanmaya elverişli olmasıdır. Bu halde, ele geçen madde miktarı kullanmaya elverişli bir miktar ise; ele geçen madde miktarının azlığı veya kalitesinin düşük olması sebebiyle uyuşturucu veya uyarıcı etki yapmayacak nitelikte olması vb. savunmalar hukuken geçerli savunma niteliği taşımayacaktır. Ancak ele geçen madde miktarı aşağıdaki hallerde suçun oluşumunu istisnai olarak etkileyecektir (Ayrıca suçun oluştuğunu gösteren destekleyici delillerin bulunmaması halinde.).
● Ele geçen uyuşturucu veya uyarıcı madde çok az olduğu için uyuşturucu veya uyarıcı madde niteliğinde olup olmadığı tespite konu edilemiyorsa, suç oluşmayacaktır.
● Ele geçen uyuşturucu veya uyarıcı madde çok az olmasına karşın uyuşturucu veya uyarıcı madde niteliğinde olduğu tespit edilmiş ise de miktarın kullanmaya elverişli olmaması durumunda yine suç oluşmayacak ve “işlenemez suç” söz konusu olacaktır.
Yukarıdaki açıklamalarımızdan da görüleceği üzere, suçun oluşumu bakımından fail tarafından kullanılan maddenin uyuşturucu veya uyarıcı madde olduğunun tespiti gerekmektedir. Bu noktada doğrudan uyuşturucu veya uyarıcı madde ele geçirilmediyse failden alınan kan, idrar veya saç numunelerinin incelenmesi aracılığıyla ayrıca uyuştucu veya uyarıcı madde kullanımına ilişkin rapor alınması gerekmektedir. Ancak işbu teknik yöntemlerle sanığın kullandığı veya kullandığını beyan ettiği maddenin uyuşturucu veya uyarıcı madde olduğu tespit edilmemiş ve yargılamada gelinen aşama itibariyle de tespit edilmesi mümkün değilse; yalnızca failin uyuşturucu veya uyarıcı madde kullandığına dair ikrara dönük beyanları suçun oluşumu ve mahkumiyet hükmü kurulması bakımından yeterli değildir.
Uygulamada karşılaştığımız durumlardan bir diğeri ise yine uyuşturucu veya uyarıcı maddenin sonradan ortaya çıkan bir nedenden dolayı teslim alınamaması ve suçun teşebbüs aşamasında kalmasıdır. Bu durumda suç kanuni tanımında yer alan seçimlik hareketlerin icrasına başlanmış ancak bir sebepten suç tamamlanamamıştır. Örneğin uyuşturucu veya uyarıcı maddenin satışına ilişkin pazarlığın yapılması, failin satın alma niyetiyle uzlaşılan teslim mahalline geçmesi ve satıcının da uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi teslim mahalline getirmesine karşı ayrıca ortaya çıkan bir engel sebebiyle satışın ve teslimin gerçekleşmemesi durumunda suç teşebbüs aşamasında kalacaktır. Bununla birlikte satıcının teslim mahalline hiç geçmemesi durumunda uyuşturucu veya uyarıcı madde de ele geçirilemeyeceğinden ve maddenin niteliğinin tespiti mümkün olmayacağından, yalnızca failin teslim mahalline geçmesi suçun oluşması bakımından yeterli olmayacak ve suçun teşebbüs aşamasında kaldığı dahi söylenemeyecektir. Konuya ilişkin açıklayıcı bir Yargıtay kararı aynen şöyledir:
“Uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan yakalanan sanık M. .'ın kollukta gözetim altında bulunduğu sırada bu sanığın cep telefonunu arayarak ecstasy hap isteyen sanık S. Tolga'nın yakalanması amacıyla sanık M. tarafından buluşma noktası verildiği, sanıklar S. Tolga ve Tunar'ın uyuşturucu madde almak için buluşma yerine geldiklerinde uyuşturucu madde almadan kolluk görevlilerince hemen yakalandıkları, sanıkların üzerlerinde ve araçlarında herhangi bir uyuşturucu maddenin ele geçirilemediği gibi uyuşturucu madde kullandıklarının teknik bir yöntemle de saptanmadığı anlaşılmakla; buluşma yerine uyuşturucu madde götürülüp götürülmediği belirlendikten sonra, götürülmüş ise sanık S. ve T.'ın eylemlerinin kullanmak için uyuşturucu madde satın almak suçuna kalkışma aşamasında kalacağı, götürülmemiş ise atılı suçun oluşmayacağı gözetilmeden, suçun tamamlandığından bahisle yazılı şekilde hüküm kurulması bozma sebebidir.” (“Y.10.CD. 19.09.2006, 2006/3407-2006/10633”)
TCK madde 191 kapsamında düzenlenen "kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak" suçu, toplum sağlığının korunması ve suçun önlenmesi amacıyla getirilmiş önemli bir düzenlemedir. Kanun, suçun oluşumu açısından seçimlik hareketlerden birinin gerçekleştirilmesiyle suçun tamamlanacağını öngörmektedir. Ancak, suçun teşebbüs aşamasında kalması, failin kastının doğrulanamaması veya kullanılan maddenin niteliğinin tespit edilememesi gibi durumlarda suçun oluşup oluşmadığı titizlikle değerlendirilmelidir. Özellikle kullanılan maddenin uyuşturucu veya uyarıcı madde olup olmadığı konusunda teknik tespitlerin yapılması hukuki sürecin vazgeçilmez bir parçasıdır.
Bu konuda yapılacak çalışmalar, yalnızca hukuki bilgi değil, aynı zamanda bilimsel ve teknik uzmanlık da gerektirmektedir. Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin tespiti, madde miktarının değerlendirilmesi, failin niyetinin ve kastının doğru şekilde belirlenmesi, yargılama sürecinde adaletin sağlanması açısından kritik öneme sahiptir. Bu nedenle, konuya dair detaylı bir inceleme ve uzmanlık gerektiren bir yaklaşım, hem hukuki sürecin doğru işletilmesi hem de toplum sağlığının korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Kanun'un 191. maddesi uyarınca amaçlanan temel unsur, failin tedavi edilmesi ve topluma kazandırılmasıdır. Bu bağlamda, ceza yaptırımlarının yanı sıra failin rehabilitasyonu ve topluma kazandırılması sürecinde hukuki ve tıbbi uzmanlık gerektiren önleyici ve tedavi edici adımların atılması, suçu önleme ve failleri topluma kazandırma açısından son derece önemlidir
Comments